Herkese merhaba,
Bugün sizlerle biraz içsel bir yolculuğa çıkacağız. Ama söz veriyorum, bu yolculuk sıkıcı ya da akademik bir anlatı olmayacak. Tam aksine, hepimizin hayatında bir şekilde yer etmiş, bazen farkında olduğumuz, bazen de hiç bilmeden bize yön veren bir konudan bahsedeceğiz: Çocukluk travmaları.
Şimdi hemen “Travma mı, benim çocukluğumda öyle büyük bir şey olmadı ki” diyenler olabilir. Ama aslında travma sadece büyük kazalar, kayıplar ya da şiddet olayları değildir. Bazen sevgi eksikliği, bazen duyulmadığımızı hissetmek, bazen de sürekli eleştirilmek bile bir çocuğun ruhunda iz bırakabiliyor.
Bugün bu izlerin yetişkin hayatımıza nasıl yansıdığına birlikte bakacağız.
1. Bölüm: Travma Nedir?
Travma kelimesini duyunca çoğumuzun aklına dramatik olaylar gelir. Ama aslında travma, bizim duygusal kapasitemizi aşan her şeydir. Çocukken anlam veremediğimiz, baş edemediğimiz, bir yetişkinin yardımına ihtiyaç duyduğumuz ama yalnız kaldığımız anlar…
Mesela bir çocuk düşünün. Sürekli eleştirilen, takdir edilmeyen, sadece başarılı olduğunda değerli hisseden bir çocuk… Bu çocuk büyüdüğünde ne hisseder? Yetersizlik. Değersizlik. Onay alma ihtiyacı…
Yani, çocuklukta yaşadığımız her deneyim, özellikle de olumsuz olanlar, aslında beynimizin gelişme sürecini, duygularımızı yönetme şeklimizi ve ilişkilerimizi doğrudan etkiliyor.
2. Bölüm: Çocuklukta Gelişen İnanç Kalıpları
Çocukken yaşadıklarımız sadece anı değil, aynı zamanda inanç haline geliyor.
“Ben sevilmiyorum.”
“Ben yeterince iyi değilim.”
“Ne yaparsam yapayım yetmiyor.”
Bunlar bilinçaltımıza yerleşen ve farkında olmadan yetişkinliğimizi şekillendiren cümleler.
İlişkilerde kendimizi sürekli ispat etmeye çalışmamız, bir türlü tatmin olamamamız, hep bir eksiklik hissi…
Bunların çoğu aslında çocuklukta oluşmuş inanç kalıplarının bugünkü yankıları.
3. Bölüm: İlişkilerde Yansıması
Şimdi biraz daha günlük hayatımıza gelelim.
Çocuklukta güvenli bağ kuramamış bireyler, yetişkinlikte de ya çok yapışkan ya da çok mesafeli ilişkiler kuruyor.
Neden mi? Çünkü ya terk edilmekten korkuyoruz ya da incinmekten…
Bazen karşımızdakine aslında onunla ilgili olmayan tepkiler veriyoruz. Çünkü o anda bir yetişkine değil, kendi içimizdeki çocuk halimize tepki veriyoruz.
Korkmuş, yalnız kalmış, anlaşılmamış o çocuğa…
Özellikle romantik ilişkilerde, çocuklukta yaşanan travmalar çok belirgin hale gelir.
Bizi terk eden sevgili değil, aslında çocukken yeterince ilgilenmeyen ebeveynin yarattığı boşluk acı verir.
4. Bölüm: Günlük Hayattaki Yansımalar
Sadece ilişkiler mi? Hayır. İş hayatında da etkisi var.
Mesela, sürekli başarılı olmaya çalışan biri… Neden? Çünkü belki çocukken sadece başarılarıyla sevildi.
Ya da eleştirilmekten aşırı korkan biri… Belki de çocukken her hatasında yargılandı.
Bu kişiler bugün “mükemmeliyetçi” ya da “kaygılı” olarak tanımlanıyor ama aslında bu davranışlar birer savunma mekanizması.
Çocuklukta baş edemediğimiz duyguları bastırmak için geliştirdiğimiz yöntemler.
5. Bölüm: Peki Ne Yapabiliriz?
İyi haber şu: Travmalar kalıcı olmak zorunda değil.
Farkındalık, ilk ve en önemli adım.
Kendimize şunu sorabiliriz: “Ben şu an hangi duygumla hareket ediyorum?”
Bu gerçekten bugünkü halim mi, yoksa içimdeki küçük çocuğun sesi mi?
İçimizdeki o çocuğu tanımak, ona kulak vermek, onun yanında olmak çok kıymetli.
Bazen bir terapi süreci, bazen kendimize şefkatle yaklaşmak, bazen de güvenli ilişkiler kurmak bize iyi geliyor.
Herkesin iyileşme süreci kendine özgü ama unutmayın: O çocuk yalnız değildi ve hala değil.
Bugün burada, çocukluğumuzun izlerinin bugünümüze nasıl yansıdığını konuştuk.
Kendimize biraz daha şefkatle bakabilmemiz için küçük bir pencere açtık.
Bu sohbetten sonra belki kendinize daha çok kulak verirsiniz, belki de başkalarının çocukluk yaralarını daha iyi anlarsınız.
Ve belki de en önemlisi, artık o içimizdeki çocuğu yalnız bırakmazsınız.
Çocuk Kendimden şimdiki kendime. İlayda ARISOY Yazdı…
Benden bu kadar…
YORUMLAR