Bir kentin kaderi, başına gelen yöneticilerin vizyonuyla şekillenir. Halkın teveccühüyle seçilen her belediye başkanı, o kentin yalnızca idari değil, aynı zamanda ahlaki ve toplumsal sorumluluğunu da üstlenir. Ancak ne yazık ki Tarsus örneğinde, bu sorumluluk bilincinin yerini ayrıştırıcı, benmerkezci ve keyfi bir yönetim anlayışının aldığı görülmektedir.
Halktan Kopan Başkan, Halkın Umudunu Kaybettirir
Tarsus halkı, seçim döneminde değişim ve yenilenme umuduyla sandığa gitmişti. Ancak seçimin üzerinden geçen süre, bu umudun hızla yerini hayal kırıklığına bıraktığını gösteriyor. Ali Boltaç’ın başkanlık anlayışı, katılımcı yerel yönetim yerine dar bir çevrenin çıkarlarını gözeten grupçu bir yaklaşıma evrilmiştir.
Kent yönetiminde kibir, en tehlikeli virüstür. Çünkü kibir, halkın sesini duymayı, eleştiriyi anlamayı ve ortak aklı işletmeyi engeller. Boltaç’ın halkla arasına mesafe koyması, belediyeyi kapalı bir yapıya dönüştürmesi, Tarsus’un sosyal dokusuna büyük zarar vermektedir.

Ayrımcılık ve Gruplaşma: Tarsus’un Birliğine Darbe
Belediye yönetiminde tarafsızlık, en temel etik ilkedir. Ancak son dönemde Tarsus’ta görülen tablo, belediyenin “herkese eşit hizmet” anlayışından uzaklaştığını açıkça ortaya koymaktadır.
Bazı mahalleler hizmetten mahrum bırakılırken, bazı çevrelerin kayırıldığı yönündeki güçlü kanaat, toplumun vicdanında derin bir yara açmıştır.
Yerel yönetimler, halkın tamamını kucaklamak zorundadır. “Benim yanımdaysan değerlisin” anlayışı, halkı bölmekten başka bir işe yaramaz. Bu tutum, Tarsus gibi tarihsel, kültürel ve ekonomik olarak güçlü bir ilçenin enerjisini zayıflatmakta; yurttaşlar arasında güvensizlik, küskünlük ve umutsuzluk yaratmaktadır.
Hizmet Değil, Hesap Politikası
Tarsus’un bugün ihtiyacı olan konular; yatırım, üretim ve istihdamdır. Kentin alt yapısı, ulaşım sorunları, çevre düzeni, gençlik ve kültür politikaları Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılmaktadır. Ancak Boltaç yönetiminde İlçe belediyesinin yapması gereken hizmetlerde yok gibidir. Boltaç belediyeciliği, hizmet üretmekten çok kadro paylaşımı ve siyasi denge kurma oyunlarına yönelmiş görünmektedir.
Bu yaklaşım, yalnızca belediye içi huzursuzluğu değil, halkın yönetime olan güvenini de sarsmıştır. Halk, hizmet beklerken; yönetim kendi iç hesaplaşmalarıyla meşguldür. Bu da Tarsus’un zamanını, potansiyelini ve kaynaklarını boşa harcamaktadır.
Kibir ve Umursamazlık: Yönetim Krizinin Özü
Bir belediye başkanının en büyük gücü, halkla kurduğu samimi bağdır. Ancak kibir, bu bağı koparır.
Ali Boltaç’ın, eleştiriye kapalı, farklı görüşlere tahammülsüz, “ben bilirim” tarzı tutumu; demokratik belediyeciliğin ruhunu zedelemektedir. Bu yönetim anlayışı kendi partisine de zarar vermektedir.
Oysa halk, kendisini yöneten kişiden ulaşılabilirlik, mütevazılık, adalet ve güven bekler.
Kibirli bir yönetici, kısa sürede yalnızlaşır. Çünkü halk, samimiyeti hisseder; yapmacıklığı, ikiyüzlülüğü ve çıkar ilişkilerini de görür. Kendi partisi içinde delege olamayacak duruma düşüyorsa Boltaç, iyi düşünmeli ve nerede hata yaptığını sorgulamalıdır. Bugün Tarsus sokaklarında konuşulan tek şey, umut değil hayal kırıklığıdır.
Tarsus Halkı Daha İyisini Hak Ediyor
Tarsus; tarihiyle, üretim gücüyle, insan kalitesiyle Türkiye’nin en dinamik ilçelerinden biridir. Böyle bir kentte, belediye başkanının toplumu kucaklaması, liyakatli kadrolarla çalışması, gençleri ve kadınları karar süreçlerine dahil etmesi beklenir. Ancak mevcut yönetim bu beklentilerin hiçbirini karşılayamamaktadır.
Tarsus’un geleceği, ayrımcılıkla değil; adalet, liyakat ve dayanışmayla inşa edilebilir. Halkın iradesiyle gelen bir başkan, halktan koparsa meşruiyetini de kaybeder. Çünkü unutmamak gerekir ki:
“Halkı unutan, sonunda halk tarafından unutulur.”







YORUMLAR